8 Kasım 2015 Pazar

TÜYAP REZALETİ


   Siz bir yayın evisiniz. Bu işe gönül vermişsiniz. Kitap gibi çoğu insan için nefes almakla aynı şey olan bir nesneyi özene bezene hazırlayıp yayına sokuyorsunuz. İnsanlara ulaştırıyorsunuz. Gençlere,yaşlılara,öğrencilere,harçlıklarını biriktirenlere,son parasını kitaba yatıracaklara,maaşının son kuruşunu kitaba verenlere... Ama siz ne yapıyorsunuz? Fuar gibi kitaplarınızı fabrikadan direk halka sunduğunuz bir yerde, nakliyata, kargoya para vermediğiniz, d&r' a ya da herhangi bir kitapçıya pay ayırmadığınız bir ortamda fuarda kitapları internet fiyatından en az 4-5 lira fazlaya satıyorsunuz. İnternet fiyatından daha az satsanız bile yeterince kar edeceğiniz bir yerde 9 gün boyunca satış yapıyorsunuz. Yayınevinin çalışanlarını ya da sosyal medya sorumlularını katmıyorum, fiyat politikasını,satış şeklini belirleyenlere sözüm sakın kendilerinin kitap sattığını zannetmesinler. Çünkü onlar çoktan ruhlarını satmış. Tek amaçları bizim kitap sevgimizi özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinde yeni yeni genç yazarlar sayesinde artan okuma hevesini kullanıp zengin olmak. Çok beğenilen çok popüler olan birkaç yayın evinin yazarından gizli baskı yapıp yazarına pay vermediğini ve kitap kopyalarını sanki ilk baskıymış gibi gizli gizli kitapçılara gönderdiklerini bile duydum. Hangi yayın evleri olduğunu bilseniz şaşarsınız,gerçi tahmin ediyor da olabilirsiniz. Parayı kitabın, okumanın önünde tutan yayınlardan birkaçıydı duyduğum.
   Ve buna en çok biz sebep olduk ya ona üzülüyorum. Ben instagramda kitap paylaşmaya başladığımda 2 ya da 3 hesap vardı. Bir tanesi şimdi artık hiç kitap paylaşmıyor. Birkaç arkadaşım çok güzel devam ettiler yollarına. Sonra hızla çoğaldı kitap profilleri. Yaşlar karıştı. Küçük büyük değil herkes kitap profiliydi.( Pardon resim profili. Çünkü adamakıllı yorum paylaşan o kadar az ki. Bazen neden kendimi paralayıp okuyup uzun uzun yorumlarımı hem instagramda hem burada yazdığıma anlam veremiyorum. Bazısı yalnızca resmini paylaşıyor ya da "ben keyif aldım.",deyip geçiyor. Benim derdim ne ?,diye soruyorum bazen kendime. )
  Konuma geri dönersem; Kitap artık yeni moda. Hem de bizim sayemizde. Hiçbir mecra artık sosyal medya kadar etkili değil kitap alanında. Ve bunu bu hale getiren rastgele açılan profiller. Bunu bu hale getiren biziz. 300 sayfalık bir kitabın fiyatı 40 lira oluyorsa bunun tek suçlusu biziz. Çünkü tavrımızı koymuyoruz. Almıyoruz demiyoruz. Boykot etmiyoruz. Cebimde param kalmasa da alıyorum. Annesinin babasının kafasını şişirse de alıyor. Fotoğrafta güzel çıkar diye alıyor. Alıyor. Alıyor. Satıyor. Satıyor. Asıl bizim akıllı olmamız gerekmiyor mu kitap okuduğumuz için. Bizi resmen salak yerine koyuyorlar. Bizim önümüze koydukları yurt dışındaki bir yazarın kitabı çıktığı ülkede her şekilde satılıyor. Her yerde satılıyor. E kitap olarak,sesli kitap olarak. Kitapçılarda,marketlerde,kitap outletlerinde yarı fiyatına bizde 5 lira sayılabilecek fiyatlara satılıyor 35 lira verdiğimiz kitaplar.
   Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama tek temennim kitap modasının bir an önce bitmesi,okumak için okunmaması,fotoğraf için alınmaması kitapların. Kitap kalitesinin,özellikle yazar kalitesinin düşürülmemesine, basılacak kitap seçilirken mantığa uymasına, cümle anlamlarına,o yaştaki çocukları kötü etkileyecek öğelerin bulunmamasına dikkat edilmeli. Wattpadde ne kadar okunduğuna değil. Bu moda bir an önce bitmeli.
   Bu durumlar uzun zamandır kafamı kurcalıyordu. Ama bugün fuara gittiğimde gördüğüm manzara,stantların hali ortada fuar diye, fuar ruhu diye bir şey kalmadığını gösterdi. Geçenlerde yabancı bir giyim markasının ürünlerinin satışı sırasında arbede olduğunu Nur Yerlitaş'la Fatih Ürek'in 1500 liralık bir manto için kavga ettiğini görmüşsünüzdür. Haberi okuduğumda nasıl da kınamıştım. Ama fuar alanı aynı öyleydi. Son kalan devrimin kızını alırken tırsmadım değil yani. 
  Genel olarak hem kitap dünyasından hem de fuardan gelen hoşnutsuzluklarımı anlattım. Şimdi ise yayınevlerini,kitapları anlatayım.
  Epsilon geçen sene fuarda tüm julia quinnleri 10 lira yapmıştı. İnternette 13 lira olan kitaplar bugün fuarda 17 liraya satılıyordu.
  Martı'da çoğu kitapta güzel indirimler vardı. 10 liraydı bazıları.
  Novella dinamik'in şeftali kokan bir yaz kitabını yazın internetten 11 liraya almıştım. Fuarda 20 liraydı.
  Go kitap'ın kitapları nette 11 lira iken fuarda 14-15 civarıydı.
  Arkadya'da bu haftasonuna özel sarah jio kitapları 5 lira idi. Geçen sene arkadyada tüm kitaplar 10 lira idi. Bu sene ise bazı 17 liralık kitaplar bile 15 liraydı.
  Pegasusta eleanor&park 24 liraydı internet fiyatı ise 22 lira.
Dergah yayınlarında ve koridor yayınlarında güzel indirimler vardı. Arkadaşım iki mustafa kutlu kitabını 12 liraya aldı.
Sel ideal fiyatlara sahipti.
everestte yine cep kitaplar 7.5 liraydı.
  ithaki ve yabancı internet fiyatı ile aynı satıyordu kitaplarını.
can yayınlarında ve doğan kitapta her zamanki gibi yüzde 20 indirim vardı. İnternet fiyatlarından 2-3 lira daha fazlaydı her şey.
altın kitapta eski basım agatha christie kitapları 9 liraydı.
artemiste yine kitaplar internet fiyatından 3-4 lira fazlalardı.
Stantlarda çalışanlar yorgunluktan ne hale geldiklerini şaşırmış bir haldelerdi. Çoğunun suratı asıktı. Bazı stantlarda kitaplar tükenmişti. Yeterli depolanmamıştı.
Bazılarında ise aynı yayın evinin çalışanları farklı fiyatlar beyan ediyorlardı.
Gitmeye gerek var mıydı?
Benim için vardı. Sevip tanışmak istediğim kitap profilleri sahiplerini ve yayın evi çalışanı olan birkaç arkadaşımı görmeye gitmiş oldum. Arkadaşlarımla sohbet edip vakit geçirmiş,onlara kitap tavsiye etmiş oldum. 
Harry Potter'ın resimli kitabına kavuşmuş ve bir de marslı filminin afişini kapmış oldum.
Ama ne yapacağım yakında güzel bir internet siparişi vereceğim. Çünkü neredeyse istediğim hiçbir kitabı alamadım.
Sizin ihtiyacınız olan ne? Uygun fiyata kitap mı? Soygun mu?

14 Ekim 2015 Çarşamba

Kıyamet günlüğü - kayıp hanedan - Oğuzhan ASLAN





   Biraz samimi bir yorum olacak bu. Çünkü sizlere bu kitabı okurken nasıl hissettiğimi tam olarak açıklamak istiyorum. Tarih,siyaset kitaplarını hiç sevmem. Kurgulaştırılmış,heyecanlı bir şekilde hikayeleştirilmiş hürrem sultanı, safiye sultanı anlatan kitapları bile okuyamadım. Ama bu kitabı bir günde başladığım gibi bitirdim.

  Annem siyasetle çok ilgilenir ama ne yazık ki siyasetle onun kadar ilgilenmeyen iki kızı var. Bu yüzden devamlı "Anne lütfen bunlardan bahsetme,sıkıldık,beni ilgilendirmiyor." şeklinde tepkiler alır bizden. Ben haliyle bu kitabı okur okumaz annemi aradım ve o da çok şaşırdı. "Sen böyle kitaplar okumazdın.",diye de dalga geçti. Eksik etmedi yani sağ olsun. 

  Dakikalarca da kitap hakkında tartıştık. Ona bazı bilgileri onaylatmanın rahatlığını yaşadım. Ama telefonda konuşurken ki heyecanım elimde kitabı sallayışım falan... Bilmiyorum ya kendimle gurur duydum. Sonunda ilgimi çeken bir tarih kitabı bulup okuduğum için. :D

   Kitabın içeriğine geçmeden yazarın kaleminin sağlam olduğunu ve düzenlenmesinin eksiksiz yapılmış olduğunu söylemeliyim. Herhangi bir yazım hatası ya da anlatım bozukluğu bulunmamakta.

   Kitap KAYIP HANEDAN adlı bir örgütten bahsediyor. Bilmiyorum örgüt demeli miyim? Kayıp hanedan asla bitmemiş olan hilafet aslında. Ve bundan Atatürk'ün de haberi var. Hatta Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak için onu görevlendirenler de kayıp hanedan. Yanlış anlaşılmasın. Atatürk'ün zaten milleti kendi iradesiyle özgürlüğe kavuşturmak ve cumhuriyeti kurmak gibi bir amacı var. Kayıp hanedan da son padişah aracılığıyla Atatürk'le irtibat kurarak bu amacını desteklediklerini açıklıyor.  Aslında gizli bir şekilde var olan halifeliğin saltanatı tekrar getirmek ya da daha farklı bir amacı yok. Biraz ilahi bir görev ediniyorlar kendilerine. Kıyameti geciktirmek. Dünyada iyi ve güzel şeyleri çoğaltarak kıyametin kopuşunu geciktirmeye çalışıyorlar. Karşılarında ise yahudiler yani hahamlar birliği var. Hahamlar birliğinin amacı ise kıyamet alametlerini (yani türlü suçları,günahları) yerine getirerek çoğaltarak kıyametin bir an önce kopmasını sağlamak. Bu şekilde buradaki yalancı hayatı sona erdirip cennete daha çabuk gireceklerini düşünüyorlar. Bu aslında gerçekten de masonların gerçek görüşü. Bu yüzden kitaptaki bu kısmın gerçek olduğunu düşünüyorum. Tabi ki elimde bir belge yok. Tahminim bu yönde.

  Aslında bu anlattıklarım bile fazla bilgiydi ama yine de kitapta anlatılan ilginç gerçeklerin ,sürprizlerin ve hatta olay örgüsünün,karakterlerin yakınından bile geçmedim. O yüzden içim rahat.

   Oğuzhan ASLAN, yani yazar aslında bir avukat. Ve devamını yazmayı düşündüğünü duydum. Çok da iyi olur, çünkü kitap bana çok ince geldi daha fazlasını okumak istedim. Her sayfasında ayrı bir bomba patladığı için nasıl bittiğini de anlamadım. 

   Tavsiye edilir. Hele ki bu tarz kitapları seviyorsanız üzerine çoktan atlamış olmanız lazım.



 KIYAMET GÜNLÜĞÜ-KAYIP HANEDAN

OĞUZHAN ASLAN

KANES YAYINLARI

SAYFA SAYISI:143

Merak edenler için yazarla Gülizar Şahin tarafından yapılan röportaj :

http://m.karsigazete.com.tr/tarihin-en-gizemli-yapilanmasi-kayip-hanedan-yeryuzune-cikti-makale,1032.html


Hiçliğin kıyısında - j.a.Redmerski

   Kitabı içiyle dışıyla her şeyiyle sevdiğim doğrudur. Youtubedan takip ettiğim abookutopia hesabında denk geldim  önce. Yani defalarca kapağını görmüş olmama rağmen kimseden kitabın hakkını veren bir yorum görmemişim ki dikkatimi çekmemişti. Okumaya başladığımda bayılacağımı anlamıştım. Hele öyle bir erkek karakter yaratılmış ki yanı başınızdaymış gibi hissediyorsunuz. Kitap bir filmmiş gibi. Sahnelerin arka fonlarında çalan müziği bile duyar hale geliyorsunuz. 

  Depresyonda olan bir kız karakterden yola çıkıyor hikaye ama başladığı andan itibaren depresyonun o sıkıcılığını kitapta göremiyorsunuz. Bu yüzden konusunu okuyup da ağır buhranlarla yüzleşen bir kız karakter beklemeyin ki zaten o tarz bir kitap çok bunaltıcı olurdu.

   Camryn genç yaşta sevgilisini kaybetmiş, hayatı biraz tepetaklak giden biri. Sık sık alıp başını gidesi gelse de hiç buna kalkışamamış. Ama en yakın arkadaşıyla yaşadığı bir olay son damlayı koyuyor ve Camryn nereye gittiğini bilmeden bir otobüse atlıyor. Orada yani otobüsün arka koltuğunda efsaneyle yani Andrew Parrish'le tanışıyoruz. Babasını ölüm döşeğinde son bir kez ziyaret etmek için giden Andrew ile Camryn birlikte vakit geçirmeye başlıyorlar. Andrew yakışıklı,tatlı,seksi,şakacı,anı yaşayan bir karakter. Camryn ise özellikle yaşadığı olaylardan sonra bİraz tedirgin yaklaşıyor hayata. Ama Andrew sayesinde bunları aşma yoluna gidiyor. Kıyafetlerini katlamak yerine tıkıştırıyor çantasına,her zaman sağlıklı yiyeceklerle beslenmiyor. Affetmeyi ,önemsememeyi ,dert etmemeyi öğretiyor Andrew ona. İkili arasındaki çekim kitabın başından sonuna bitmiyor. Sanki kitapta Camryn'in hayatını değiştiren Andrew gibi görünse de asıl iyiliği Camryn'in  ona yaptığını kitabın sonlarına doğru Andrew'un büyük sırrı ortaya çıktığı zaman anlıyoruz. 

  Birbirlerine iyi gelen,yaralarını saran, kaderlerini yaşayan bir çift görüyoruz. Aşkı olması gerektiği gibi yaşıyorlar. Bu yüzden insan kafasındaki aşk ve kader kavramlarını tekrar sorguluyor bu kitap sayesinde.

Kitap Açıklaması
Yirmi yaşındaki Camryn, alışılmışın dışında bir yaşam tarzı düşlemektedir. Fakat başına gelen trajediler bu yaşamı kendisinden zorla çekip alınca, ilk bulduğu otobüse atlayarak varış noktasını bilmediği bir yolculuğa çıkar. Çıktığı bu kendini yeniden keşfetme yolculuğunda, kendisi gibi nereye gideceğini bilmeyen, Andrew Parrish adında biriyle tanışır. Fakat Andrewun da bazı karanlık sırları vardır
Andrew yolculukları esnasında Camryne kimseye bağlı kalmadan, içinden geldiği gibi yaşama, en derin ve kuytu arzularına teslim olma sanatını öğretir. Ancak Andrewun ondan gizlediği sır yolun sonunda kendisini beklemektedir. Bu sır ikiliyi bir araya getirebilecek midir, yoksa onları sonsuza dek birbirlerinden ayrılmaya mı mahkûm edecektir?

Hiçliğin Kıyısında mı? Muhteşemliğin Kıyısına ne dersiniz? Çünkü şu anda tam olarak bu durumdayım.
-USA TodayBaskı Bilgileri

472 sayfa

2014 tarihinde , Ephesus Yayınları tarafından yayınlandı


7 Ekim 2015 Çarşamba

Yalnız bir evin kahkahası - Ann Leary



   Küçük bir kasabada geçiyor tüm hikaye. Ya da hikayeler mi demeliyim ? Kitabın bir tane baş karakteri var görünse de kasabada yaşayan neredeyse herkesin geçmişi ve bugünü hakkında bilgi sahibi oluyoruz.

  Kısaca birkaç karakterden bahsedeceğim. Önce 60'lı yaşlarında çok başarılı bir emlakçı ama alkolik Hildy'den başlayalım. Hildy emlak konusunda pazarlama konusunda çok başarılı. Kökenleri Salem'de asılan bir cadıya dayandığı için herkesin zihnini okuduğu söylentilerine yol açmış. Tabi insanlar bundan korkmuyor genellikle bununla eğleniyorlar. Arkadaş toplantılarında hünerlerini sergileyen Hildy'nin ise sahip olduğu yetenek medyumluk değil insanların davranışlarından çıkarımlarda bulunma. Neredeyse Sherlock gibi oluyor o anlarda. Hildy'nin iki kızı, yıllar sonra eşcinsel olduğunu söyleyerek onu terk eden bir eski kocası var. Hildy'nin alkol problemi bundan da öncesine genç kızlığına,buna yol açacak sebepler de çocukluğuna kadar gidiyor. Bunu zaten kitapta göreceksiniz. Kızları onu zamanında bir rehabilitasyon merkezine göndermeye ikna etmiş,fakat döndükten belli bir müddet sonra tek başına evinde şarap kadehlerini yuvarlamaya başlıyor. Ama kendinden çok emin, yatağa gittiğini hatırlayacak kadar içiyor sadece. Hatırlamadan yaptığı rezillikleri çok eskide kaldı artık. İşte burada Hildy'nin kendini nasıl da kandırdığına ve nasıl da herkesten bu problemini saklayarak işleri daha da beter hale soktuğunu görüyoruz. 

    Ben bu kısımları okurken Hildy'nin bağımlılığının yerine başka bir şeyi koyabileceğimizi düşündüm. Sizden,bizden  bir şeyler. Belki sigara...Belki aşırı yemek...Belki ders çalışmayıp sabahlara kadar film izlemek...Belki de vazgeçemediğiniz bir aşk...

    Yok mu herkesten gizlediğimiz bir şeyler ? Peki içten içe bu kadar abartmamamız gerektiğini bildiğimiz halde hala kendimize yalanlar söylemiyor muyuz? Ah öyle güzel bahaneler buluruz ki kendimize,cinayet avukatı olsak adamı ipten alırız. Öyle ikna edici,öyle zekice bahanelerdir onlar. Bunlarla yaşarız. Bunlarla YAŞIYORUZ.

  Bazıları Hildy'ninki gibi çok ileri gidildiğinde belki insanların hayatına malolacak. Bazıları ise sadece bizi bitirir. Ama hepsi sonuçta aynı. Kendimizi kandırıyoruz.

   Hildy'de öyle en sonunda dönülmez bir yola girene kadar işin dozunu kaçırıyor. Belki yıllar önce kaybettiği aşkına kavuşacak. Belki kızları onunla gurur duyacak,belki torununa korkmadan bakabilecek. Belki bunların hepsi kitabın sonunda gerçekleşti. Belki de...

   Rebecca... Ünlü,zengin Rebecca... Arkadaşlığı Hildy'de aşkı ise çok başka bir yerde bulacak. Onunki de Hildy'ninkinden farklı bir bağımlılık değil. Onun bağımlılığının ismi farklı sadece..aşk... Sonu nereye varacağı belli olmayan bir aşk. Ve o aşk bütün kasabayı ne hale getirecek bilinmez.

  Çöpçü Frankie, Cassie ve Patch, engelli oğulları Jake,psikiyatrist Peter ve daha nice karakter bu kasabada, bu kitapta. Kapağındaki şirinlikten çok azını barındıran kitap daha ciddi meseleleri ele almış. Özellikle son 50 sayfasında gerilim hiç durmuyor.



  Kitap Hakkında

"Her ev, sahibinin hikâyesini anlatır."

Çocukluğundan beri küçük bir kasabada yaşayan Hildy Good, kasaba sakinleriyle ilgili her şeyi bilmesiyle ünlüdür, ayrıca yetenekleri sadece bununla da sınırlı değildir: O başarılı bir emlakçı, bir anne ve büyükannedir! Üstelik her günü ayrı bir heyecan fırtınasıyla geçer. Ancak, kızları çok içtiğini söyleyerek onu rehabilitasyona yolladığından beri geceleri kendini biraz yalnız hisseder. Neyse ki artık içkiyi bırakmıştır... Yani neredeyse.

Kendisini yalnız ve boş yere cezalandırılmış gibi hisseden Hildy, kasabaya yeni taşınan zengin Rebecca McAllister'la arkadaş olur ve onun sayesinde yeniden hayatın bir parçası olduğunu hissetmeye başlar. Bu ikili, biraz dedikodu yaparak, biraz da içerek kaygılarını unutmaya çalışır. Tabii bu, aralarındaki sırlardan sadece bir tanesidir, diğeri ise tüm kasabayı ve bazı insanların hayatlarını altüst edecek kadar büyüktür.

"Hildy orijinal, inanılmaz sevimli ve tek kelimeyle tekinsiz bir karakter... Alkolizm hakkında samimi ve komik bir roman."
-Kirkus-

"Hildy'nin taptaze, zekice ve ustaca bir üslupla anlatılan hikâyesi sarhoş ettiği kadar ayıltıyor da."
-People Magazine-

"Batıl inançlar, sarsıcı olaylar ve entrikalar, Ann Leary'nin küçük kasabalara özgü hayhuydan payını alan sürükleyici yeni hikâyesinde yerini buluyor."
-Redbook Magazine-
(Tanıtım Bülteninden)



Kitap Adı : Yalnız Bir Evin Kahkahası
Yazar : Ann Leary
Çevirmen : Ilgın Yıldız
Yayınevi : Novella Yayınları
Tür : Roman
Fiyat : 22 TL

  


30 Eylül 2015 Çarşamba

Her Gün - David Levithan



    A.

O kendisine A diyor. Çünkü o bile kim olduğunu bilmiyor. Her gün başka bir bedene giriyor ve başka birinin hayatını yaşıyor. Asla kendine ait bir hayatı olmadı. Asla kendi annesi olmadı. Başını okşayan hiçbir baba kendi babası değildi. Şakalaştığı hiçbir kardeşinin küçüklüğünde yanında yoktu. Sevgilisi olan hiç kimseyi o seçmedi. Cinsiyetsiz. Bedensiz. Hatırasız. Sonsuz hatıralara sahip belki ama asla kendine ait anıları olmayacak. O bazen Justin,bazen Casey, bazen kız,bazen erkek.

  Bebekken bu sorun değildi. Hiçbir şeyi fark etmiyordu zaten. Çocukken herkes böyle yaşıyor sanıyordu. Eğleniyordu. Aklı ermeye başladığında gerçeklerin farkına vardı. İnsanlar söz veriyordu. Ertesi gün yapacaklarından,planlarından bahsediyordu. O ise ilk başlarda itiraz ediyordu. "Yarın burada olmayacağım ki.",diyordu.

  Bundan sonraki evre kabullenme evresiydi. A artık 16 yaşındaydı. Bu işte ustalaşmıştı. Vicdanlıydı. Bir günlüğüne bedenlerine girdiği insanların hayatlarını aldığı gibi bırakmaya çalışıyordu. Bir önceki günü tam hatırlamayan bu beden sahipleri de bunun üstünde pek durmuyorlardı. A gireceği bedeni seçemiyordu. Kız olarak uyuduğu gecenin sabahı erkek olarak uyanıyordu. Saçı kısa uyuduğu, iyi bir aileye sahip olduğu, şahane arkadaşları olduğunu bildiği gecenin sabahı saçları uzun,kendisini umursamayan bir babayla,yapayalnız,intiharı düşünürken uyanıyordu. 

  Kimsenin hayatını düzeltmeye, güzelleştirmeye çalışmıyordu. Her sabah önce etrafına bir bakınıyor,bedenin sahibinin kişiliğini çözmeye çalışıyor sonra da onun beynindeki hatıralara erişerek tam bir günü sorunsuz geçiriyordu.

  Aşık olmuyordu,bağlanmıyordu. İyi anne-babalardan sonra, özel anlarını paylaştığı arkadaşlarını her kaybettikten sonra yeterince acı çekmişti zaten.

  Bağlanmayacaktı da belki,  Justin'in bedenine girmeseydi. Umursamaz,kızlara pislik gibi davranan Justin'in kız arkadaşı Rhiannon'du. Ve A Rhiannon'a aşık oldu.

  Her uyandığı bedende sadece evler farklılaşmıyor,bulunduğu yerler de farklılaşıyordu. Ama olduğu bölgelerden en çok 4-5 saatlik mesafelerle uzaklaşıyordu.

  Bundan sonraki günler A için bir yarıştı. Uyanıyor ve Rhiannon'a ne kadar uzakta olduğunu hesaplıyor ve içinde bulunduğu bedenin sahibinin ailesine yalan söyleyerek okulu kırıyor ve sevdiğini görmeye gidiyordu. Her bedende ona yaklaşıyor,kız ya da erkek onun kendisini fark etmesini sağlamaya çalışıyordu.

  Bu yetmedi. Rhiannon'a kendisinin nasıl bir varlık olduğunu,onu ne kadar çok sevdiğini,aşkın görüntüyle ya da diğer etkenlerle değil sadece ruhla ilgili olduğunu ona göstermeye çalışacaktı.

  Bir şeyler ters gitti. Başka bir şeyler ise yolunda gitti. Her şey karmakarışık oldu. Sıradanlık,monotonluk geride kalmıştı. Artık heyecan,aşk,endişe,umut ve umutsuzluk vardı.

  Bir günde bitirdiğim,elime alır almaz kapıldığım bir romandı. Tek isim Tek kader kitabını beğenmeme rağmen David Levithan bu kitabında çok iyi iş başarmış. Öyle bir finali vardı ki bunu ancak A düşünebilirdi , diyorsunuz. Şiddetle tavsiyemdir !








Kitap Açıklaması


Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.

Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil... gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum... Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat. Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de. Hep böyle olageldi.

"Yepyeni, eşsiz, komik ve canınızı acıtacak kadar dürüst. Levithan, insanın kendisi gibi hissedememesi ve nereye ait olduğunu bilememesine dair ikilemi müthiş bir şekilde kaleme almış. Bu kitabı okumakla kalmadım, âdeta içime çektim."
-Jodi Picoult, #1 New York Times çoksatan yazarı-

"Levithan, okuyucuları ele geçirecek, karşı konulmaz bir eser yaratmış... Her Gün, bir üslup denemesi ve hayal gücü deneyi..."
-Booklist-

A'nın arkadaşı yok. Ebeveyni yok. Ailesi yok. Mülkü yok. Evi bile yok. Çünkü her gün başka birinin bedeninde uyanıyor. Her sabah farklı bir yatak. Farklı bir oda. Farklı bir ev. Farklı bir hayat.

Rhiannon'la tanıştığı anda ona âşık olan A için, gece çöktüğünde her şey sona ermiştir. Çünkü hiçbir zaman bir insanın bedenine ikinci kez girememektedir. Ancak A, genç kızı aklından çıkaramayınca ve Rhiannon onun yaşama sebebi haline gelince her gün, farklı hayatlar yaşamış farklı bedenlerde ona geri dönmeye çalışacaktır. Bir de onu aşkına inandırmaya...

-New York Times çoksatanı
-School Library Journal, 2012'nin En İyi Gençlik Kitabı
-Kirkus Reviews, 2012'nin En İyi Gençlik Kitabı
-Booklist, 2012'nin En İyi Gençlik Kitabı
-Amazon, 2012'nin En İyi Kitabı
-Barnes & Noble, 2012'nin En İyi Kitabı
-2012 Cybils Genç Blogger'ların Edebiyat Ödülü Finalisti
-YALSA, 2013'ün En İyi Gençlik Kitapları Seçkisi
-Amerikan Kütüphaneler Birliği, 2013'ün En İyi Gençlik Kitabı
-2013 Lambda Edebiyat Ödülü Finalisti


"Yılın en yaratıcı gençlik romanlarından biri."
-OUT Magazine-

"İçinden zekâ taşıyor. Levithan sadece ustaca şaşırtmacalarla değil; A'nın zorluklarla edindiği yalnızlık, kimlik ve sevgiye dair bilgeliklerle de elinden bırakamayacağınız bir roman kaleme almış. 'Sadece bir günlüğüne dahi olsa ben değil de sen olmak nasıl olurdu?' sorusunu cevaplayarak bir zorbaya bile empati öğretmesi mümkün."
-Entertainment Weekly-

"Levithan'ın bilinçli, analitik üslubu, kurguyla bire bir örtüşüyor. Aşk, özlem ve insan doğasına dair derin düşünceleri A'nın yolculuğunda vücut buluyor. Okuyucular, yazarın şiirsel kelime oyunları ve ahenkli üslubuyla tazelenecekler. İnsanı büyüleyen, düşüncelere sevk eden ve sevginin fiziksel görünüşü ve cinsiyeti aştığını hatırlatan bir kitap."
-Kirkus Reviews-

"Eşsiz olduğu kadar çekici bir roman... Gençler, A'nın ziyaret ettiği bedenler ve karşılaştığı ikilemlere dair düşüncelerini merakla okuyacaklar. Levithan aile içi dinamikleri, ilişkileri, önyargıları ve cinselliği cesurca ele almış."
-VOYA-

"Levithan'ın empati yeteneğini gözler önüne serdiği gibi, mutluluk ve gerçek aşka dair iyimserlik dolu kısımlar keyifle okunuyor."
-New York Times Book Review-

"Komik ve aşkın ta kendisi gibi... ihtişamlı bir kitap."
-Los Angeles Times-

"Levithan bir edebiyat dehası. Üslubu müthiş... gerçekten kusursuz. A'nın sürekli değişen bir dünyada aşkı sonsuz kılma yolculuğuna herkes tanık olmalı."
-Romantic Times-

"Öykünün her adımı okurlara gerçek gelecek ve güçlü duygular hissettirecek. Özellikle de aşkın doğasına dair konuşturacağı kesin..."
-School Library Journal-

"Levithan okuyucuları ele geçirecek, karşı konulamaz bir eser yaratmış... Her Gün, bir üslup denemesi, hayal gücü deneyi ve okurların başka birinin, tam olarak A'nın hayatını ziyaret etmeleri için kaçırılmaması gereken bir fırsat." -Booklist-

"Yüreğinizi burkacak en harika aşk hikâyesi; yüreğinizi burkacak (ve iyileştirecek) en muhteşem hayat hikâyesi." -Lauren Myracle, New York Times çoksatan yazarı-

"Bir yuvaya ve sevgiye ki ikisi de aynı şeydir asla erişemeden, her gün başka biri olan, sonsuza dek bir kısır döngüye hapsolmuş 'A' da Uçan Hollandalı ve diğer lanetlenmiş gezginler arasında yerini alıyor. Bir avarenin gezi günlüğü gibi başlayan bu sürükleyici kitap, uzanıp empatiye kollarını doluyor ve felsefeyle çınlayan bir romana dönüşüyor."
-Virginia Euwer Wolff, National Book Award ödüllü yazar-

"Levithan'ın sıradışı hikâyesi, gençleri, ruhun özünün değişmezliğini düşünmeye sevk edecek. A, on altı yıl boyunca ziyaret ettiği binlerce yaşamdan edindiği bilgelikle inanç, aşk, rüyalar ve ölümden bahsediyor ve insanların birbirinden aslında hiç de farklı olmadığını bizzat kanıtlıyor."
-Shelf Awareness-
(Tanıtım Bülteninden)

Baskı Bilgileri

336 sayfa

2015 tarihinde , Pegasus Yayınları tarafından yayınlandı


Bahçemdeki Yabancı - Deborah INSTALL

 Ben Chambers ailesi öldükten sonra bile onların evinde kalmaktadır. Tabi ki eşi Amy ile. Amy, Ben'in kız kardeşi Byrony'nin yakın arkadaşıdır aynı zamanda. İlk başlarda heyecanlı giden ilişkileri son zamanlarda veterinerlik okuyan Ben'in okulu bırakmasıyla ve evde işsiz bir şekilde oturmasıyla bozulur. Artık Ben'in içinden hiçbir şey yapmak gelmemektedir. Avukat olan karısı işe gidince ev işlerine bile karışmamakta hatta çöpü dışarı dahi çıkarmamaktadır.

  Hikayenin geçtiği zaman dilimi belirtilmemekle beraber şu an içinde yaşadığımız teknoloji dünyasından android ve robotlar dışında hiçbir fazlalığı yok. Androidler ve robotlar ise birbirlerinden biraz farklılar. Robotlar androidler yapılmadan önce ortaya çıkarılmış kısa boylu mekanizmalar. Androidler ise insan boyutunda son derece gelişmiş, bilgisayar zihinlerine sahip,istenilen sorulara doğru cevap veren, ev işlerini yapan,şoförlük ve bilet satıcılığı işlerinde de kullanılan üst derece robotlardır. Bu ayırımı düzgünce anlattığıma göre kitabın gidişatından bahsedebilirim.

   Sıradan sabahlardan birinde Ben'i eşi Amy "Bahçemizde bir robot var.",diyerek uyandırır. Ben bahçeye indiğinde Tang'i görür. Yani iki teneke kutunun üst üste konulmasıyla alelacele oluşturulduğu belli olan robotu. Belki de ilk üretilen robot bile ondan daha iyi görünmektedir. Ben bu robotun nereden geldiğini öğrenmek için ona bir kaç soru sorar ve aldığı cevaplar bile o an Tang'in diğer robotlara hatta androidlere bile benzemediğini onlardan beyin yapısı olarak çok daha üstün olduğunu gösterir. Tang yıkık dökük birkaç parçanın içine konulmuş benzersiz beyin mekanizmasından oluşmaktadır. Tang inat etmektedir, utanmaktadır,üzülmektedir,çekinmektedir. İnsani duygular beslemekte ve her emredileni yapmamaktadır. Ama en önemlisi öğrenmektedir. Tıpkı küçük bir çocuk gibi beyni hızla çalışmakta etrafta gördüğü her şeye ilgi duymakta ve ısrarla sorular sormaktadır. Ben bu işe çok şaşırır. Böyle imkansız bir şeyi kim, nasıl üretmiştir ? 

  Ben Tang'le daha fazla vakit geçirdikçe onu daha çok sevmektedir. Amy ise evine işleri yapan bir android istediğinden Tang gibi hiçbir şey yapmayan bir robota kötü gözlerle bakmaktadır. Kocası için iş bulacağı ümitleri de onun her anını Tang'le geçirmesinden dolayı hüsrana dönüşmüştür. Bu yüzden bir gün aniden Ben'i terk eder.

   Bu terk edilme sonrası sinirlenen Ben belki karısı gitmese hiç yapmayacağı bir işe kalkışır. Tang' in sahibini bulacaktır. Bunun başlıca nedeni Tang' i çalıştıran silindirin çatlamış olması ve içindeki sıvıyı sızdırıyor olmasıdır. Diğer sebebi ise Ben'in artık öylece oturup durmaktan bıkmasıdır. 

   Küçük ipuçlarından yola çıkarak yanında huysuz ve meraklı robotuyla Ben, İngiltere'den Amerika'ya,Japonya'ya ve Mikronezya'ya kadar gider. Bu yolculuk onun için neredeyse bir hac yolculuğu olacaktır. Bir yandan Tang'le baş etmeye çalışarak farkında olmadan yavaş yavaş ebeveyn oluyordur,bir yandan da onun için endişeleniyor ve zamanında onu tamir ettirebilecek mi,diye düşünüyordur.

   Kendi kendiyle de baş başa kalan Ben eşini, evliliğinde yaptığı hataları sık sık düşünür olmuştur. Belki de geri döndüğünde eski Ben olmayacaktır. Belki bu küçük robot başta Ben olmak üzere etrafındaki tüm insanların hayatlarında bir iz bırakacaktır. 

   Akıcı rahat okunan bir kitap oldu benim için. Yazarın dilini gayet anlaşılır buldum. Sakin yazım tarzı da kitabın tasarımı da kitap keyfime keyif kattı doğrusu.

 



Kitap Açıklaması


Her yabancı size uzak bir can değildir. Bazen o, can dostunuz bile olabilir.

Ben Chambers hayattan kopuk, amaçsız yaşayan biridir. Ne yaşadığı modern çağın ihtiyaçları onu ilgilendirir ne de gitgide kötüye giden evliliği... Geçmişin gölgesinde yaşayan ve büyümek istemeyen bir çocuk gibidir. Ve belki de bu yüzden karısının çocuk sahibi olma isteğine hep karşı çıkmıştır. Ancak bir sabah, bahçesinde bulduğu eski tip bir robot tüm hayatını değiştirir. Eski parçalar ve deforme olmuş aksamlar...

Hepsi de tıpkı bir çocuk gibi bakım gerektirir ve Ben için o an, hayatını değiştirecek olan karar anıdır... Sıcak ve duygu yüklü bir dostluğun unutulmaz hikâyesi...

"İnanılmaz eğlenceli bir kitap. Deborah Install unutulmaz bir öykü yaratmış."
-Alexander McCall-Smith-
(Tanıtım Bülteninden)


Baskı Bilgileri

300 sayfa

2015 tarihinde, Altın Kitaplar tarafından yayınlandı


23 Eylül 2015 Çarşamba

Kor adası - Kimberley Freeman



   Hikaye 1800'lü yılların sonunda Tilly adlı karakterin düğünüyle başlıyor. Aslında Tilly kitapta en çok yer alan kişi. Kimberley Freeman her zamanki gibi geçmişi ve geleceği karıştırarak iki karakter üzerine yoğunlaşmış. Ama hikayede günümüzde yaşayan karakter Nina'ya çok da yer vermemiş.

 Dediğim gibi Tilly'yi kitabın baş karakteri olarak ele alıyorum. 1890 yılında kısa bir flört dönemi yaşadığı Jasper'la evleniyor. Tilly'nin büyük babası dışında pek kimsesi yok. Tabi ki büyük babası öldüğünde tüm mirasa sahip olacak can sıkıcı bir kuzeni ve onun eşini saymazsak. Bu çift sıklıkla Tilly'yi ve büyük babasını ziyaret ederek zavallı adamın ölmesini ne kadar da çok arzuladıklarını saklamıyorlar. Tilly'nin düğünü sırasında büyük babası kalp krizi geçirdiği için Tilly eşi Jasper'la evlerine gitmeyip kalmaya karar veriyor. Bu süre zarfında yaşlı adamın bakıcılığını üstlenen kız kocasına mektuplar yazıyor ama asla ondan cevap alamıyor. Sonunda eşinin yanına gittiğinde Jasper 'ın büyük borç içinde olduğunu görüyor ve ona yardım etmeye çalışıyor. Alışkın olduğu lüks hayatı geride bırakan Tilly bundan sonra Jasper'ın beklediği gibi biri olmadığını görecek ve bu durum onu daha da uzaklara sürükleyecektir. Kendisini kor adası diye tabir edilen bir yerde bir cezaevi müfettişinin kızına mürebbiyelik yaparken buluyor. Geçmiş yakasını bırakmasa da Tilly bu küçük kıza yani Nell ' e yakın bir arkadaş ve iyi bir mürebbiye oluyor.

   Nell sayesinde günümüzde anlatılan karakter ünlü yazar Nina ile ilişki kuruyoruz. Zira Nell( Eleanor)  ,Nina'nın büyük büyük annesi. Ünlü yazarın kitapları tv dizisine de çevrildiğinden Nina oldukça varlıklı bir insan. Ama her yazar gibi, her insan gibi onun da sıkıntıları ve sırları var. Annesinin ısrarı üzerine Nell'in kor adasındaki evini yıllar sonra satın alan Nina bir türlü yazamadığı son romanını orada hayata geçirebileceğini düşündüğünden ve eski sevgilisinin yeni hayatına daha fazla tanık olmak istemediğinden bu eve kısa süreliğine yerleşmeye karar veriyor. Evin çatısını tamir eden Joe sayesinde evin duvarlarına gizlenmiş büyük büyük annesinin yazılarını buluyor. Bunlar sayesinde hayata tutunup yaşamına yeni bir yön vermeye, aldığı kararları uygulama cesareti bulmaya başlıyor. Nina karakteri Tilly kadar anlatılmasa da kitapta, hikayeler birbirlerine çok bağlı olmasa da iki hayatta da ortak olan olgular bulunuyor. Ön yargı, bağışlanma, bağışlama, kendini affetme ve yoluna devam edebilme...

  Kitap tür olarak romantik-dram olarak geçse de aksiyon ve polisiye ögeleri bolca yer alıyordu. Kor adasının büyük bir bölümünün ceza evi olması da kitabın cinayet,firar,suç içermesine yol açıyor. Her yılın toplumsal sorunu olan kadına şiddet, kadını küçük görme konuları aslında kitapta alttan alta işlenmiş. Özellikle Tilly'ye küçüklükten beri fark ettirmeden yapılan baskılar onun kendinden,tepkilerinden ve haklı öfkesinden utanmasına yol açmış. Bu yüzden doğru bir şeyler yapsa bile ya da hiç suçu olmayan bir takım durumlar yaşasa da Tilly, kendisine hissettirildiği gibi hep kendini suçlu,öfkesini yersiz buluyor. Bu yüzden artık onu baskı altına olacak kişiler yanında olmadığı halde kendisi, öğrendiği şekilde vicdanını körükleyerek kendisine cehennemi yaşatıyor.

  Kitabı sevdim,çünkü akıcıydı , mesajları anlaşılır ve yerindeydi. İki karakter de gerçekti,hayattandı. Belki de bize eskiden suçluluk duyduğumuz hatalarımızda takındığımız tavırları hatırlatacak kadar güzel içsel konuşmalara yer veriyordu. Kitabın içerisine girip kor adasında yaşamak çok kolaydı,finali son ana kadar tahmin edilemez ama tatmin ediciydi.








           KOR ADASI- KIMBERLEY FREEMAN - ARKADYA YAYINLARI



  Göz ardı ettiğiniz gerçekler er ya da geç çıkar karşınıza tamamlanmak için. Yüzleşin ki ruhunuz arınsın.


1891 yılının İngiltere'sinde Tilly Kirkland, rüya gibi bir evlilik yaptığını düşünürken kendini bir kâbusun tam ortasında bulur. Yaşadığı talihsizlikler onu Avustralya'ya, Kor Adası'nda bir malikâneye getirir. Burada bir yerel cezaevi müdürünün kızına mürebbiyelik yapacaktır. Aslında her günbatımında adeta bir kora dönüşen bu adaya hayatının cezasını çekmek için geldiğini anlayacaktır...

2012 yılında ünlü yazar Nina Jones, kafasını toparlamak ve yazmakta sıkıntı çektiği yeni hikâyesine odaklanmak için Avustralya'ya büyük büyükannesinden kalma malikâneye gelir. Ancak Starwater Malikânesi'nin duvarları, onun yıllardır sakladığı büyük sırrının kanıtlarıyla doludur. Keşfettiği her kanıt ise Nina'nın büyük bir gizemi çözmesini sağlayacaktır.

Üçüncü kitabıyla hayranlarının kalbine bir kez daha kazınacak olan Kimberley Freeman'ın romanı Kor Adası, yarım kalan gerçeklerin sonsuza kadar saklı kalamayacağını ve ne olursa olsun kalbimizin sesine kulak vermemiz gerektiğini anlatıyor.

"Geçmişle günümüz hikâyesini kusursuzca birleştiren bir roman. Aşk, tarih ve adeta gotik gizemi barındıran bu hikâye okuyucuların hoşuna gidecek."
-Booklist-
(Tanıtım Bülteninden)


Türkçe
480 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 21 cm
İstanbul, 2015
ISBN : 9789759998240